Senaryoda anlatılan öykünün belirli bir hızda ilerlemesi gerekir. Yani belirli bir hızın altına düşmemesi,
berlili bir hızın da üstüne çıkmaması gerekir. Çok yavaş ilerlerse, seyirci sıkılır - Bu, bir senaristin
işleyebileceği en büyük günahtır. Çok hızlı ilerlerse, seyirci zihinsel ve duygusal olarak öyküden kopabilir.
Bu da senaristin hiç istemediği bir şeydir.
Bazı noktalarda senarist, seyircinin kavrayış gücüne dayanmak zorundadır. Yani, öykünün iki noktası
arasında öyle bir geçiş yapmalıdır ki, seyirci, bu iki nokta arasındaki boşluğu kendi zihninden
doldurabilsin.
Bunun bir örneğini "Patch Adams" filminin finalinde görüyoruz. Hunter "Patch" Adams (Robin Williams),
okuldaki bir arkadaşından yardım ister. Konu, Patch Adams'ın okuldan atılmasıdır. Dekan, Patch'i okuldan
atmaya karar vermiştir, Patch de buna karşı ne yapabileceğini, okuldan bir arkadaşıyla konuşmaktadır.
Arkadaşı, "Eyalet tıp komitesine başvur, onlar da dava açılmasını önlemek için kendi soruşturmalarını
yapar ve bir karara varırlar" der. Hemen bir sonraki sahnede kendimizi, çoktan kurulmuş olan Komitenin
Patch Adams hakkında karar verilecek oturumunda buluruz. Artık filmin finalindeyiz. İki saattir finali
beklemiş olan seyircinin, daha fazla ayrıntıya tahammülü yoktur. Senarist, seyircinin, Patch'in Komiteye
başvurduğunu, ve bu başvuru sonucunda bir soruşturma açıldığını, ve bu soruşturmanın karar aşaması
için toplanıldığını anlayacağını var sayar. Ve iyi yapar. Çünkü bunu hemen anlarız.
Bu tekniğe (yanlış hatırlamıyorsam) "Eksiltileme" deniyor. (Bu yöntem filmlerin "kurgu" aşamasında da
çok kullanılır.)
Bir çok yerli filmin (ve dizinin) en büyük sorunu, yeterince eksiltileme kullanmamasıdır. Örneğin
kahramanımız iş yerinden çıkıp evine gidecektir. Senaristin yapması gereken şey, 1-) Adamın işten
çıktığını 2-) Adamın eve girdiğini göstermektir. Bu kadar. Tabii aradaki süreçte önemli bir şey yoksa. Ama
genelde acemi senaristler şu adımları gösterir. 1-) Adam işten çıkar 2-) Adam garaja ya da otobüs
durağına gider 3-) Adam arabasına ya da otobüse biner 4-) Adam yolda ilerler 5-) Adam evinin önünde
araçtan iner. 6-) Adam evinin merdivenlerinden çıkar 7-) Adam evine girer.
Ortalama bir senaryoda, ilk ve son adımları göstermek yeterli. (Tabii adamın hayatının ne kadar sıkıcı
olduğunu göstermek istiyorsak, bütün bu süreci göstermekte bir sakınca yoktur, hatta gereklidir de).
AŞIRI HIZLI ANLATIM
Senaristler bazen, olayların neden-sonuç ilişkisinin seyirci tarafından tam olarak sindirilmesine olanak
tanımadan, bir sahneden diğerine atlarlar. Seyirci "Dur bi dakka, n'ooluyoruz? Bu kadın ölmemiş miydi?"
gibi sorulara yanıt ararken kendini hikayenin bambaşka bir aşamasında bulur.
Bu durum genelde, senaristin de yazdığı şeyden pek emin olmadığı durumlarda meydana gelir. Bilgi
olarak emin olmadığı konuları hemencecik geçerek, asıl "vurucu" sahneye ulaşmaya çalışır. Ama şunu
unutur: Bir sahneyi vurucu kılan, bizi o sahneye hazırlayan önceki sahnelerdir. Yani hiçbir sahne tek
başına vurucu değildir, her "büyük" sahne, kendisinden önce gelen sahnelerin yarattığı beklenti ve gerilim
miktarınca büyüktür. Aşırı hızlı ilerleyen bir öykü, bu tür büyük sahnelerin oluşmasına olanak tanımaz.
Bu tür sahnelere burada örnek veremeyeceğim. Örnek olmadığından değil, her taraf bunun örnekleriyle
kaynadığından. TV'yi açın, kalitesiz olduğunu 30 saniyede anladığınız bir filmi ya da diziyi 5 dakika
seyredin. Hikayenin nasıl "uçarcasına" ilerlediğine şaşacaksınız.
Neymiş? Demek ki senarist izleyiciyi ne çok aptal, ne de çok akıllı yerine koymalıymış.