Dizi yazmak zordur…
Neden?
Çünkü yorucu bir tempoda çalışmanız gerekmektedir ve zihninizi sürekli diri tutmak zorundasınızdır. Günde 8-9 saat, koltukta oturup fikir üretmek, maraton koşmaktan beter yorar insanı.
Dizi yazmak kolaydır…
Neden?
Dizi yazmak zor değil, dizinin kurulma aşaması zordur asıl olan. Eğer, bir hikayeyi tohumlarından başlayıp, sağlam Osmanlı çınarlarına dönüştürebilirseniz, az önce yazdığım yorucu tempodan pek etkilenmezsiniz. Yani bir sezon boyunca (Türkiye şartlarına göre 35 bölümdür. Amerika’da 24, 13, 17 vb. Ne güzel değil mi?) sıkıntı çekmeden hikayenizi gotürebilirsiniz… Aslında Amerika’nın bu konuda çok büyük avantajı var. Adamlar sezon aralarını 8 ay yapıyorlar. Ve bu 8 ayda, bir sezon boyunca ne olup biteceğini planlıyorlar. Biz de sezon araları 2,5 ay. Senaristler tatil yapmaktan senaryo üzerine kafa yoramıyorlar. 10-15 günlük bir kamp döneminden sonra sezona girip 35 bölüm yazmak zorundalar. Bunun sonucunda da ne olduğu ortada. İnanmayan açsın dizilere baksın.
…
Dizinizin kurulma aşamasında belirlemeniz gereken en öncelikli hadise “Hikayeyi anlatma tarzınız”dır. Önce bunu belirlemeniz gerekiyor.
Nedir hikaye anlatma tarzı?
Örneklerle açıklamaya çalışayım…
Mesela LOST’un hikayesini anlatma tarzı izleyiciyi şaşırtmaya ve meraklandırmaya, olayları sürekli gizemli tutmaya yöneliktir. LOST’ta aslında ortada dönen çok büyük bir dümen yok. Ama hikayeyi anlatış tarzları bize sanki çok büyük dümen dönüyor izlenimi yansıtıyor.
Mesela, uçağın enkazının denizde olduğunu ve herkesin öldüğünü söylemişti Naomi. Bundan sonra herkesin sorduğu soru şu oldu?
“Uçaktakiler arafta (ölüm ile yaşam arasında) olabilirler mi?
Hayır.. Çünkü o uçak enkazı sahte ve birileri tarafından koyulmuş. Ama senaristler bize bu soruyu sordurmak için uçağın enkazının aslında sahte olduğunu çok sonra anlatıyorlar. Bu bilinçli yapılmış bir şey yani.
LOST’un en önemli hikayesini anlatma tarzı ise MOZAİK PARÇALARI… Lost’un aslında kronolojik olarak kağıda döküldüğünde sağlam bir hikayesi vardır elbet. Ama eğer, LOST bu hikayesini kronolojik olarak anlatsaydı bu kadar etkili olmazdı. LOST’un hikayesini bir mozaik olarak düşünürsek senaristlerin şunu yaptığını söyleyebiliriz:
Mozaik’ten karışık parçalar halinde açarak izleyiciyi sürekli şaşırtmak, düşünmesini sağlamak ve diziyi izleme motivasyonunu diri tutmak…
Kısacası LOST, hikayesini doğrusal bir çizgide anlatmıyor. Döngüsel biçimde de anlatmıyor. LOST, izleyici neyi görürse şaşırır, neyi görmezse şaşırmaz, gibi sorulara göre, farklı anlatım tarzlarını deniyor.
Bölümün başında birinin öldüğünü görüyoruz ve şaşırıyoruz, neden öldüğü konusunda meraklanıyoruz. Ama bölümün sonunda bunu öğreniyoruz ve şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Eğer, bu hadiseyi doğrusal olarak anlatsalar aynı etkiyi yaratmaz. Bölümün başında gördüğümüz karakterin bölüm sonunda öldüğünü görmemiz pek etkili olmaz.
Türkiye’de bu tarz anlatım tarzını deneyen tek dizi Soner Yalçın’ın Sağır Oda’sıydı. Kısmen başarılı da olmuşlardı. Yani ben Sağır Oda’nın çok bölümünde meraklanıp, şaşırdığımı hatırlıyorum. Ama, tarz yaparken göz çıkardılar. İşin suyu çıktı. Kötü prodüksiyon, kendini dizi değil de belgesel olarak tanıtmak gibi nedenlerden dolayı kaldırıldı.
Buraya kadar olan kısmı gözden geçirelim:
LOST, hikayesini anlatırken sırayla anlatmıyor. Hikayenin bir başından bir sonundan parçalar açarak bizi meraklandırmaya çalışıyor.
Ama bunun tam tersini yapan bir dizi daha var:
24…
Jack Bauer’in bir gününü bir sezonda anlatan müthiş dizi. Her bölüm gerçek zamanda bir saatlik zaman diliminde nelerin olduğunu anlatıyor. Yani 24.bölüm sonunda aslında karakterler sadece bir gün geçirmiş oluyorlar.
Mesela 24, doğrusal bir hikaye anlatım tarzı tercih ediliyor. Hiçbir zaman sıçraması yok. Elindeki hikayeye en baştan başlıyor ve en sonuna kadar adım adım, sırayla anlatıyor. Ne bir flashback, ne bir flashforward hiçbir şey yok. Her şey gerçeğe uygun.
Kahramanımız Jack Bauer ile aslında nasıl bir dümen döndüğünü sırayla izliyoruz. Olaylar yavaş yavaş açığa çıkıyor. İşte bu da şöyle bir güzellik sağlıyor:
Heyecan…
Dizide sürekli bir koşuşturma ve bir acele havası var. Bu da ister istemez insanı heyecanlandırıyor. Ayrıca Jack Bauer, ne yapılması gerekiyorsa onu yapma konusunda tereddüt etmeyen bir karakter olduğu için bazen şaşırıyoruz da.
(Bir bölümde, Jack’in arkadaşının koluna saatli bir bomba yerleştirilir. Çıkarıldığında da patlayacaktır. Jack, bunun üzerine hiç tereddüt etmeden arkadaşının kolunu kesip bombadan kurtulurlar.)
Yani, adamın nerede ne yapacağını tahmin edemediğimizden dolayı şaşırma durumu da mevcut…
Anlattıklarımızı bir kez daha gözden geçirelim.
LOST, karışık bir anlatım tarzı belirlerken 24, doğrusal bir anlatım tarzı benimsiyor.
LOST’ta büyük resim karışık parçalar halinde açılıyorsa, 24’te sırayla açılıyor.
LOST’ta merak unsuru hakimse, 24’te heyecan unsuru hakim.
…
İşte hikaye anlatma tarzı bu şekilde. Siz de dizi projenizi oluştururken ister, bu 2 yaklaşımdan birini seçin. İsterseniz, özgün bir yaklaşım benimseyin. Ama ne olursunuz, hikayenizi ve karakterlerinizi sağlam tutun. Sağlam bir hikayeniz olmazsa bu yaklaşımların size hiçbir faydası olmaz.