Artık sıkıldım bu işten.
Yayından kaldırılan her dizi için, iğrenç bir senaryoya sahip olup da hala yayında olan diziler için ve güzel bir konunun kötü senaristler tarafından berbat edilen her dizi için içim acımaya başladı. Üstelik reklam mevzundan dolayı dizi süreleri uzatıldıkça uzatılıyor ve burada anası ağlayanlar hep set çalışanları oluyor. Özellikle yaz aylarında yapılan çekimlerde çoğu set çalışanının yorgunluktan baygınlık geçirdiğini okumuştum. Yazık değil mi bu insanlara?
Yazık...
Hem de çok yazık...
Bu yazık olma durumunu yaratan kişi ne yapımcı, ne yönetmen ne de oyuncu. Bu ahvalin tek bir müsebbibi mevcut:
SENARİST ya da SENARYO
Kötü yazılan bir dizi senaryosu, amacı sadece para kazanmak olan bir yapımcı ile birleşiyor ve 4 bölüm sonra yayından kaldırılan bir dizi ile geride yorgunluktan başka hiç bir şeyi kalmamış olan set çalışanı kalıyor.
Aslında içimde oluşan bu sıkıntıların bir sebebi daha var. Yabancı diziler…Lost, Prison Break, 24, The O.C, The Sopranos gibi dizileri izleyince, “Vay be, adamlar ne dizi yazmışlar.” Yerine “Neden bizde böyle diziler yok” deyip sıkılıyorum. İzlediğim şeyden zevk alamıyorum bu yüzden.
O zaman bu durumun nedeni belliyse, elbette ki sonucu ve çözümü de bellidir.
Peki neden kimse bir şey yapmıyor?
Ne yazık ki sektörün şu anki konjüktörü buna müsait değil. Belki "next generation" (yani biz) döneminde bu durum değişir. (zor...) Ama en azından yeni nesil, genç yazarlar, senarist adayları olarak bu gidişe bir dur demek boynumuzun borcudur. Aynı zamanda hak hukuk meselesi de dahil olmaktadır bu işe. Şahsen, yazdığım iğrenç bir dizi senaryosunu çekeceğim diye heba olan bir set çalışanının hakkını ödeyemem. Bu mesuliyeti kaldıracak kuvvete muktedir değilim.
Umarım bana hak verirsiniz...
O yüzden, muhterem hocam, yüce insan, GEZGİN'in deyimiyle "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak" düsturunu benimsemiş biri olarak bir yazı kaleme almaya karar verdim.
Senaryo yazma işi tecrübe gerektirir. Bu tecrübe, illa ki profosyonel bir senaristin yanında yetişmek ve tecrübe kazanmakla olacak değil. İnsan kendi tecrübesini de pekala oluşturabilir. Ancak bunun için, çelik bir irade, sürekli dinç bir beyin ve sebat şart.
Bu sitenin müdavimleri olanlar bilirler. Siteye ilk üye olduğumda buraya bir dizi senaryosu eklemiştim. O zamanlar bana çok harika gelmişti.(Bu senaristliğin kuralıdır: Yeni başlayanlar, ilk senaryolarını dünyanın en harika senaryosu zannederler. Biri "olmamış" deyince de bu işi bırakırlar) Ama şimdi bakıyorum ve gülmekten kendimi alamıyorum. Kötü bile olsalar, bana tecrübe kazandırdığı ve hata yapma imkanı tanıdıkları için onları seviyorum. Zaman zaman açıp okurum onları ve her bakışımda yeni bir hatamı yakalar, onu üzerinde çalıştığım projede düzeltmeye çalışırım.
Bu iş hata yaparak öğrenilen bir iştir. Yaptığınız her hata ileride size taze bir bilgi olarak geri dönecektir. O yüzden hata yapmayı seviyorum. (Aşırıya kaçarsanız, hatanın hata olduğunu anlayamaz ve full error bir senaryo yazarsınız, karışmam...)
Velhasıl-ı kelam...
Burada, dizi yazarken kullandığım teknikleri, olması gerekenleri, dizi hikayesi kurmayı, hikayeyi işlemeyi, karakter gelişimini, karakter yazımını anlatacağım. Bu yazılar tamamen tecrübeye dayanmaktadır. Yüzde yüz doğru olduğuna kimse inanmasın.
Artık mumun fitilini ateşleme vakti geldi. Karanlığa küfretmeye son...
Hayırlısı olsun...
Umarım faydalı olur...
***
NOT: Bu yazının devamını okumak ve yararlanmak istiyorsanız, GEZGİN hocanın bu siteye eklediğim, fikir kaynakları, yaratıcılık ve beyin fırtınası isimli yazılarını okumanız gerekiyor. Yoksa bu yazıdan pek faydalanamazsınız. Neticede anlatacaklarım, onun yazılarından yola çıkarak anlatacağım şeylerden ibaret. GEZGİN hocam benim yegane kaynağımdır. Ona burdan sonsuz teşekkür...
***
Öncelikle şunu belirtmek isterim. Kanallarla yapılan dizi anlaşmaları 13 bölümden oluşmaktadır. Ve yine yapımcıların oyuncularla kontrat yenilemesi her 13 bölümde bir yapılmaktadır. O yüzden bu 13 Bölüm kavramı bizim için önemli... 13 Bölüm kavramını aklınızdan sakın çıkarmayın. Dizi demek 13 bölüm demektir.
***
Hatırla Sevgili, Yabancı Damat ve İkinci Bahar isimli dizilerin senaristi Nilgün Öneş, bir röportajında şöyle der:
"Dizi projesi oluşturmanın asgari süresi 6 ay ile 1,5 sene arasındadır. Bu üç projenin de bir şekilde başarıya ulaşmasının altında uzun süren ön hazırlık aşaması yatmaktadır. Dizi projesi oluşturacak olanlara tavsiyem işlerini çok sıkı tutmaları ve ciddiye almaları. Yayından kaldırılan dizilerin çoğu üzerinde çalışılmamış ve aceleye gelen işlerdendir. 8 aylık ön hazırlık aşaması geçirmiş bir dizi, bir sezon boyunca sorunsuz bir şekilde ilerleyebilir."
Evet, üstad Nilgün hanım gayet doğru söylemiş. Şimdi senaryo yazmaya ilk heveslendiğim zaman başladığım bir dizi projesinin ne hale geldiğini anlatayım.
Aklıma bir konu gelmişti. ASALA operasyonları... Hemen ardından bir kaç baş karakter ve bir takım kronolojik olaylar dizisi... Hemen oturdum bilgisayarın başına ve 1.bölümün senaryosunu yazdım. Derken zihnim açıldı ve bu süreç yedinci bölüme kadar gitti. Ancak 8. bölümün ilk sahnesinin başlığını yazdım, başladım hindi gibi düşünmeye...
Şimdi ne olacak?
8. bölümde tıkanmıştım. Olaylar birbirine girmişti. Bir karakter bir bölümde iyimserse, diğer bölümde kötümser oluyordu. Karakterlerin hepsi birbirine benzemişti. 5.bölümde başladığım bir olayı unutmuş, 6.bölümde yeni bir olaya başlamıştım. Senaryo uçarcasına bir hızla ilerliyordu ve bir bölümde dünya kadar olay meydana geliyordu. Ama işte, bu işe yeni başlayanların o kendine güvenen tavrı, beni bu senaryonun çok güzel olduğuna ikna etmişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra çıktısını aldığım 7 bölümün hepsini sobada yaktım. Yanan kağıtlar, benim bu işte tecrübe kazandığımı gösterircesine alevlerin yüzüme yüzüme vurdu.
İşte yukarıda anlattığım olayın tek nedeni projemin ön hazırlık aşamasının yapılmamasıydı. İstenmeyen çocuk gibi bir anda oluvermişti. Kendimden verdiğim örnek yetecek değil tabi.. Bir de sektörden örnek verelim...
Herkes tarafından bilindiği için ilk örnek Kurtlar Vadisi Pusu olsun...
İlk seri gerçekten müthişti. Senaristler projeye Haziran 2002'de başlamışlar, dizi Ocak 2003'te yayına girmişti. Hazırlık süresi 6 ay... Ve her senaristin ders alması için izlemesi gereken bir dizidir. 3. seri olan PUSU ise çok büyük bir şekilde aksayarak ilerliyor. Her bölümde Polat'a bir pusu kuruluyor ve klişe yöntemler uygulanıyor gözüme sokulurcasına. Peki nedeni ne? Senaristler aptallaşmış mı? Hayır. Nedeni ön hazırlık. Senaristler projeye Şubat'ın ortasında başlıyorlar ve dizi Nisan'ın ortasında yayına giriyor. 2 ay... E 2 aylık bir hazırlıkla dizi yazarsan tabi ki de hikayen klişe dolar. Az bir senaryo bilgisine sahip biri dizinin ne kadar kötü yazıldığını anlar. Tabi bizim aklı başında olmayan Türk izleyicisi de ağzını açıp "çok güzel" diye izliyor.
Diğer bir örnek ise yayından kaldırılan Fesupanallah isimli dizi.
Bu dizi de hiç bir şekilde ön hazırlık yapılmamış hissi uyandırmıştı bende. Bir konuyu 3 bölüm uzatmanın sahneleri uzatmak olduğunu düşünen ve kendini senarist zanneden bir grup insan tarafından yazılmıştı dizi. Yahu bir dizide 13 dakikalık sahne olur mu ya? Yani az buçuk dizi izlemiş biri bile bilir bunu. Bir bölümde olabilecek en uzun sahne 4 dakikadır. Bu dizinin de ön hazırlık süresi 2,5 ay… Ünlü oyuncuların çok olmasının dizinin tutacağı düşüncesine yol açmasının ne kadar yanlış olduğunu da göstermiş oldu dizi.
İyi örnekler de var.
Mesela Nilgün Öneş’in İkinci Bahar’ı. Türk televizyonuna onun gibi bir dizi daha gelir mi bilmem. Bu dizinin de ön hazırlık süresi 14 ay… İçinizden diyorsunuzdur 14 ay bir projeye çalışılır mı? Ama 14 ay çalışıyorsun, 3,5 sene boyunca o 14 ayın acısını tatlı bir şekilde çıkartıyorsun.
Hocam Gezgin ile konuşurken bana şöyle demişti.
“Eğer bir dizi projen 2,5 ayda bitiyorsa, ya dahisin, ya da fena halde çalıntı yapmışsın.”
Bu söz bile çok şey anlatıyor aslında.
Ben de anlatacaklarımı 6 ay üzerinden anlatacağım. Bir plan yapılacaksa bu plan 6 ay üzerinden olacak. Diğer yazı da bu 6 ayda neler yapılabileceğinin şemasını vereceğim. 1 ay çalışıp 5 ay yatmak yok yani…
(devamı var)
YAZAN: MAHİRBEY