Aksiyon Filmleri Hakkında ...
En sevdiğim türlerden biri aksiyon filmleridir demiştim sanırım. Bunun bazı nedenleri var tabii. Bence en
önemlisi, bu filmlerin temel olarak bir kaçma ve kovalamacaya dayanması. Ve genelde de kaçanın,
birileri tarafından zulüm gören birisi olması. Tipik bir "birey - toplum" analojisi yani. Toplum sizi kendi
istediği kalıba dökene kadar peşinizdedir. Peşinizi bıraktığında, yani artık kovalandığınızı
hissetmediğinizde, onun istediği kalıba girmişsinizdir zaten. Geçmiş olsun!
Burada "toplum karşıtlığı" yaptığım düşünülmesin. Şahsen bireyin toplum ile sağlıklı bir çatışma
içerisinde olması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı çocukların anne babaları ile sağlıklı bir çatışma
içerisinde olması gerektiği gibi. Hayatta en sevmediğim çocuk tipi, ana-babasının her dediğini yapan,
"uslu" çocuklardır. Çocuk dediğin içinden gelen dürtüleri keşfetmek, tanımak, tartmak için anne
babasının koyduğu kuralların dışına çıkmalıdır. Ama bu kural dışına çıkış, çocuğun sağlığına ya da
kişiliğine kalıcı zarar verecek bir nitelikte olmamalıdır.
Aynı şekilde insan da içinde yaşadığı toplumla çatışmalı bir ilişki içerisinde olmalıdır. Herkesin aynı
şekilde düşünüp davrandığı toplumlar, cehennemin yeryüzünde somutlaşmış halidir. İnsanlar içinde
yaşadıkları toplumla kısmen uyum, kısmen de çatışma içinde olmalıdır. Eğer biraz uyum olmazsa,
bırakın huzuru, biyolojik varlığımızı bile devam ettiremeyiz. Ama biraz çatışma da olmazsa, bin yıllar
boyunca aynı yerde kalırız. Sanırım bu gerçek, geçmişte sosyalist düzenlerin neden kısa sürede
iflas ettiğini, ve olası bir gelecekte herkesin Müslüman olduğu "İkinci Asr-ı Saadet"in neden iflas
edeceğini anlatıyor. Ve yine bu gerçek, insanlara sahte de olsa çatışma için bir özgürlük veren
kapitalist sistemlerin yeryüzündeki toplumlar tarafından neden bu kadar çabuk benimsendiğini ve
arzulandığını da açıklıyor.
İşte "aksiyon filmleri" bu noktada devreye giriyor. Bu filmlerde toplumun tamamının ya da bir kısmının, bir birey üzerinde kurduğu inanılmaz baskıyı görüyoruz hep. Ama bu filmlerdeki bireyler de, bu baskıya
direnebilecek ve onunla savaşabilecek yetenekte oluyorlar. Olmasalar kimse bu filmlere gitmez zaten.
(Bir topluluğun bir bireyi filmin başından sonuna kadar çatır çatır ezdiği bir filmi izlemenin ne gibi bir zevki
olabilir ki?!). İşte bu nedenle filminizin kahramanı (aşağıda Truby'nin de belirttiği gibi) mücadele kabiliyeti
olan biri olmalıdır. Ayrıca kendisine kurulan tuzaklardan kurtulacak ve yeni tuzaklar kuracak biri
olmalıdır. Seyirci o kişiyle özdeşlelerek, iki saatlik bir süre için bile olsa, toplumun kendisine uyguladığı
baskıyla mücadele eder - en azından bilinçaltı bir düzeyde. İşte bu nedenle, iyi aksiyon filmlerinden
çıkınca, ilginç bir rahatlama hissi yaşarız. Sadece patlayan arabalar ya da ilginç dövüş sahneleri
seyrettiğimiz için değil, içine düşürüldüğümüz bu fare labirentinden iki saatliğine ve hayali olarak da
olsa çıkabildiğimiz için.
* * *
Bizde (Türkiye'de) aksiyon türünün bu kadar zayıf olmasını neye bağlayabiliriz?
Bu kez de siz bağlayın bakalım. Hep bana söyletmeyin.