Senaryoların başarılı olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri de, senaryoya kaynaklık eden fikrin
orijinalliğidir. Bir fikir ne kadar orijinalse, seyirci tarafından beğenilme olasılığı da o kadar fazla olur.
Orijinal fikirlere dayanan filmlere örnek olarak "Jurassic Park" "The Matrix" ya da "Monsters Inc" (Sevimli
Canavarlar) verilebilir.
Jurassic Park'ta, 60 milyon yıldır yeryüzünde yaşamayan bir canlı türünün, yani dinozorların, tekrar
üretilmesi ve insanla karşılaşması fikri işleniyordu. "The Matrix" filminde, içinde yaşadığımız dünyanın,
bilgisayarlar tarafından üretilen sanal bir dünya olduğu fikri işleniyordu. "Sevimli Canavarlar"da ise,
Canavarların, küçük çocukları korkutarak, onların "çığlık enerjisi"nden faydalanması fikri ele alınıyordu
("Çığlık enerjisi" ha... Vay canına, fikre bakınız!).
Bu filmler kadar iş yapmayan, ama yine çok orijinal bir fikre dayanan bir film var: "GATTACA".
(Yanlış hatırlamıyorsam bu film Türkiye'de gösterime girmedi, ama VCD olarak Pinema - Palermo
Pek de uzak olmayan bir gelecekte, insanlar, doğacak çocuklarının özelliklerini "sipariş" edebilmektedir.
Bunu da genetik bilimindeki gelişmeler sayesinde yapmaktadırlar. Artık bütün hastalıklar, daha doğmadan
önce bebeğin genlerinden çıkartılmaktadır. Hatta bebeğin saç, göz, ten rengi ve cinsiyeti bile önceden
belirlenmektedir.
Bu şekilde genetik olarak "ısmarlanmış" insanlara "VALID" (Geçerli) denmektedir. Ismarlanmamış, doğal
yöntemlerle doğan insanlara ise "INVALID" (Geçersiz) denmektedir. Ve bu dünyada, Geçerli insanlar
lehine bir ayırım yapılmaktadır (örneğin işe alırken).
Hikaye bu ortamda geçer. Doğuştan Geçersiz olan Vincent adlı bir genç, sadece Geçerlilerin yapabileceği
bir işe, yani uzaya gitmeye karşı büyük bir arzu duymaktadır. Genetik yapısının uygun olmaması, onu bu
rüyayı gerçekleştirme fikrinden alıkoymaz. Bir başka Geçerlinin (Jerome ile ilk önemli rolünde Jude LAW)
kan ve idrar örneklerini kullanırak ve kendini de geliştirerek, insanları uzaya götüren GATTACA adlı şirkete
girer, ve uzaya gitmeye hak kazanır. Fakat Vincent'in uzaya gitmesine bir hafta kala GATTACA'da işlenen
bir cinayet, bütün çalışanların sorgulanmasına neden olur. Bu, Vincent'in foyasının ortaya çıkma riskini
doğurur. Acaba Vincent bu soruşturmayı atlatıp arzusunu yerine getirebilecek, yani uzaya gidebilecek
midir?
Bilim kurgu gibi görünen, ama gerçekleşmesine çok az kalmış bu dünyanın mükemmel bir eleştirisidir
GATTACA (yazıp yöneten: Andrew NICCOL). "İnsan ruhunun geni yoktur" anafikri, sadece kaliteli genlere
sahip olmanın, bizi insan yapmaya yetmediğini çok güzel anlatır. 20-30 yıl sonrasının bu klasiğini
kaçırmayın. Kendinizi zayıf ve yenilmiş hissettiğinizde de
çok işe yarayacaktır.
ORİJİNAL FİKİR 2 - "TELEFON KULÜBESİ"
Yakın zamanda sinemalara uğrayan en orijinal fikirli filmlerden biri de "TELEFON KULÜBESİ" ("Phone
Booth") idi. Joel Shumacher'in yönettiği (başrolde Colin Farrel, yakında BÜYÜK İSKENDER olarak
karşımıza çıkacak) bu film, senaryo açısından gerçekten de hem çok ilginç bir fikre dayanıyor, hem de bu
fikrin yol açtığı bütün güçlüklerin altından kalkmasını biliyor.
Filmin konusu kısaca şöyle:
"Stu" (Colin Farrel), medya yıldızları ile yayın kuruluşları arasında aracılık yaparak geçimini sağlayan
biridir. İşi gereği sürekli olarak yalan söylemekte, ya da gerçekleri saptırmaktadır. Bu tavrı kişisel
ilişkilerinde de sürdürmektedir: karısına ve asistanına da yalan söylemektedir. Evli olduğu halde, ünlü
olmak isteyen genç bir oyuncu adayını yatağa atmaya çalışmaktadır. O oyuncuya da çeşitli yalanlar
söyler. Stu'nun hayatı yalandır yani.
Bir gün, bir telefon görüşmesi yaptığı telefon kulübesindeki telefon çalar. Ve Stu, belki hayatının en iyi
hatasını yaparak telefona cevap verir. (Neden en iyi olduğunu filmin sonunda anlıyoruz). Telefondaki ses,
Stu'yu uzaktan izleyen ve dürbünlü tüfeğini şu anda ona doğrultmuş bir adama aittir (Keifer Sutherland).
Ve telefon kulübesinden çıktığı takdirde Stu'yu vuracağını söyler.
Bunun üzerine Stu ile telefondaki adam arasında çok ilginç diyaloglar başlar. Telefondaki adam Stu
hakkında herşeyi bilmektedir. Karısının nerede çalıştığını, yatağa atmaya çalıştığı genç kızı, bütün
yalanlarını. Stu buna sinir olur, ama yapabileceği bir şey yoktur. Fakat telefondaki adam, karısını ve
müstakbel sevgilisini arayıp onlara bütün gerçekleri itiraf etmesini ister. Stu itiraz eder, ama eli tüfekli
adam, talebinde ciddidir, onu buna zorlar.
Bu sırada Stu, kendisini telefon kulübesinden çıkarmaya çalışan bir pezevenk ile tartışmaya başlar.
Telefondaki adam, pezevengi tüfeğiyle öldürür, ama herkes cinayeti Stu'nun işlediğini zanneder. Bu
cinayet üzerine işin içine polis de girer (Forest Whitekar).
Gerilimin yavaş yavaş arttığı ve finalde patlama noktasına geldiği müthiş bir film "TELEFON KULÜBESİ".
Ve, ağırlığı birinde olmak üzere, iki mekanda geçiyor. İlk mekan, uzun bir stedicam çekimi: New York
sokakları. İkinci mekan ise, Telefon Kulübesi'nin bulunduğu sokak. O kadar.
"Telefon Kulübesi", iyi film için pahalı mekanlara, görsel efektlere, ya da büyük setlere gerek olduğunu
zannedenler için hızlandırılmış bir kurs niteliğinde. İyi bir film için gereken ilk ve en önemli şeyin iyi bir
senaryo olduğunun somut bir kanıtı. Ayrıca, dar bir alanda oluşturulan dramatik gerilimin en iyi
malzemesinin "insan ruhu" olduğunu da gösteriyor bize.