Kötü Adamların Kötülük Kaynağı: Sağlam Bir Felsefe
Filmlerde, kahramanın istediği şeye ulaşmasını engelleyen bir kötü adam (ya da adamlar) bulunur. Bu
kötü adamın orada bulunmasının amacı, hayatı kahramana gereksiz yere dar etmek değildir. Kötü adam
da bir şeyler istemektedir ama onun istediği şeyler, kahramanın istedikleri ile taban tabana zıttır. Bu
sayede bir çatışma doğar ve bu çatışma da seyredeğer bir hikayeye kaynaklık eder.
İyi filmlerde, kötü adamın istediği şey ve yaşam felsefesi gerçekten de anlamlı ve mantıklıdır. Kötü
adam sadece bir noktada yanılmaktadır ve o nokta, kahramanımızın değerleri ile taban tabana zıttır.
Yani kötü adam da mutlu olmak istemektedir ama bu mutluluğu ona getirecek şeyde ya da o şeyi elde
etme yönteminde bir sakatlık vardır.
Yine de bu durum, kötü adamın yaşam felsefesinin ve eylemlerinin tamamen boş olduğu anlamına
gelmez. Aslında kötü adamlar, senaristlerin, içinde yaşadıkları toplumu eleştirmek için
kullanabilecekleri belki de en güçlü silahtır. Kötü adamlar düşünce ve eylemleri ile toplumu ve onun
değerlerini silkeler, tehdit ederler. Bunu boş laflarla değil eylemlerle gerçekleştirmeleri onları daha
eğlenceli, daha seyredeğer kılar.
Bu kadar laf kalabalığı yeter. Biraz örnek görelim.
Birinci örnek "The Matrix"ten. Kötü adamımız, Ajan Smith. Ajan Smith bütün film boyunca isyancıları
doğduklarına pişman etmekle kalmaz, bunun doğru olduğuna da inanır. Ve inançlarını Morpheus'a
işkence yaptığı sahnede ayrıntılı bir biçimde açıklar. İnsanların bir virüs, bir hastalık; kendilerinin de
deva olduğunu söylediği bu sahne, gerçekten de çok sıkı bir sistem eleştirisidir.
İkinci örneğimiz "Point Break"ten ("Kırılma Noktası"). Kötü adamımız Bodhi (P. Swayze). Banka soyan
bir sörfçü çetesinin lideri olan Bodhi, eylemleri ile insanları uyuşuk yaşamlarından uyandırdıklarına
samimi bir biçimde inanmaktadır. Getirdiği sistem eleştirisi yine çok sıkıdır ama eylemleri sonunda
insanlar ölmeye başlayınca bu eleştirinin bir yerinde bir hata olduğunu düşünmeye başlarız. ( Bu
sörfçü soygunluların, eski Amerikan başkanlarının maskelerini takarak soygun yapmaları da çok
manidardır.)
Üçüncü örneğimiz, "X-Men"den. Kötü adam Magneto, ortalama insanların ne kadar tutucu, korkak ve
acımasız olduğunu yaşayarak öğrenmiştir. Ve bununla savaşmaya kararlıdır. Karşısında ise iyi adam
Xavier ve diğer X-Men'ler bulunmaktadır. Her ne kadar bir çok insanın canını yaksa da Magneto'nun
filmde dile getirdiği eleştirilerde büyük bir haklılık payı olduğunu görmemek imkansızdır.
Son örnek yine bir James Cameron filminden: "Gerçek Yalanlar" ("True Lies"). Bu filmde hatırlarsanız
Arap teröristler Amerika'ya birkaç atom bombası sokuyor ve bunlarla ülkeye şantaj yapmaya
kalkıyorlardı. Kötü adamın 1. Körfez Savaşı ile ilgili olarak söyledikleri gerçekten de iç burkucuydu ("Ülkemizin bombalanmasını evlerinizde televizyondan maç seyreder gibi seyrettiniz" mealinde bir şeyler).
Esas olarak Amerikan iç piyasası için film yapan Cameron, bu kötü adamı hem de komik bir biçimde
öldürmek zorunda olduğunu biliyordu - öyle de yaptı. Yine de senaristin ne demek istediğini anlayan
anladı. (Cameron'un bu filmi, 11 Eylül ile ilgili bir kehanet niteliği taşımaktadır bence. Her ne kadar 11
Eylül'ün bir Amerikan tezgahı olduğuna dair çok önemli deliller bulunsa da, bu film, büyük bir haksızlığa
uğradığını hisseden Iraklıların hissiyatını çok iyi yansıtmaktadır.)
* * *
Bizlerden bir örnek veremeyeceğim. Çünkü aklıma gelmiyor. Çünkü bizdeki "kötü adam"ların genelde
çok yüzeysel çizildiğini düşünüyorum. Oysa kötü adamlar ve onların planları, bir senarist için yazılması
en eğlenceli ve yaratıcılık gerektiren şeylerdir. Bizdeki kötü adamlarda ise pek fazla derinlik, belirli
bir hayat görüşü ve bu hayat görüşüden kaynaklanan kötü eylemler bulunmaz. Zihnimi zorlamama
karşın ne Eşkiya'da, ne İstanbul Kanatlarımın Altında'da da, ne de en çok iş yapan 15 Türk filminde,
yukarıda andığım örneklerdeki kadar ciddi bir karşıt kutup (kötü adam) bulamadım.
Yakın zamanlarda televizyonda izlediğimiz dizilerden örnek verecek olursam, "Kurtlar Vadisi"ni
anabilirim. Kötü adamdan geçilmeyen bu dizide (bu nedenle adı "Kurtlar Vadisi"), kendine özgü ilginç
motivasyonları olan bir çok tip vardı. Bence bunların en önemlisi de Çakır'dı. Ama Çakır'ın seyirci
tarafından kötü adam olarak algılanmamış olması 1) hem vahim 2) hem de doğru özdeşleşme
tekniklerinin her yerde geçerli olduğunun bir kanıtı.