Aksiyon Filmlerinden Örnekler
Şimdi, aşağıda anlatılan bilgiler ışığında bazı aksiyon filmlerini şöyle bir değerlendirelim ve neyin nerede
nasıl kullanıldığına bir bakalım.
KAÇAK (The Fugitive)
Eski bir TV dizisinin sinema için yeniden yapımı (1993). Yaşı 30 ve üzeri olan herkes "Doktor Kimble"ı
hatırlar. Film de, dizi de aynı önerme üzerine kurulmuş: Haksız yere cinayetle suçlanan Dr. Richard
Kimble, masum olduğunu kanıtlamak ve karısının katilini bulmak için uğraşır.
Filmin konusu aslında o kadar parlak gibi durmuyor. Yani, bir adamın masumiyetini kanıtlamak
istemesinde sıradışı bir şey yok gibi görünüyor. Ama hikayeyi sıradışı yapan, filmin kahramanı, Dr.
Kimble. Kendisi son derece iyi bir doktor, toplum tarafından da sevilip sayılan biri. Bu adam bir gün
aniden karısını öldürüyor (!) ve hapse mahkum oluyor. Adam masum olduğunu iddia etmesine karşın
bütün deliller onun aleyhine, o da paşa paşa cezasını çekmeyi kabul ediyor.
Ama bir gün, başka bir cezaevine nakledilirken, nakil aracındaki diğer tutuklular kaçma girişiminde
bulunuyorlar. Bu girişim nedeniyle araç tren yolunun ortasında kalınca ve (doğal olarak) bir tren son hızla
araca doğru gelmeye başlayınca Dr. Kimble kaçmayı tercih ediyor. Ve kendi masumiyetini kanıtlayıp
karısının katilini bulmaya karar veriyor.
Filmin konusu esas olarak bu. Burada bizi filmi izlemeye teşvik eden şey, bir doktorun, yani toplumun
ortalamasından zeki olan ama kovalamacalara pek yatkın olmayan bir adamın, normalde polislerin
yapması gereken bir işi yapmaya kalkışmasından kaynaklanan ilginç durum.
Richard Kimble'ın masum olduğunu ve haksızlığa uğradığını biliyoruz. Bu nedenle filmin en başında
onunla hemen özdeşleşiyoruz. Adamın iyi özellikleri olduğunu da görüyoruz: Kendi canını tehlikeye
atarak, bir polisi tren yolunda duran otobüsten çıkarıyor. Hatta filmin daha ileri bir sahnesinde (Julianne
Moore'un kısaca göründüğü bölüm), kaçak olarak girdiği bir hastanede bir çocuğun hayatını da
kurtarıyor.
Filmin adı ("Kaçak") zaten bize çok miktarda aksiyon vaadediyor. Bu aksiyonu da Dr. Kimble'ın peşindeki
polisler ve onu öldürmek isteyen ama karısını öldüren adamlar sağlıyor (düşman - nemesis).
Kimball'ın bir değil de iki düşmanla mücadele etmek zorunda kalması (Truby'nin dört uçlu çatışmasını
hatırlayın) filmi monotonluktan kurtarıyor.
Bu tür filmlerde yönetmenler, sadece hikayenin merkezindeki aksiyon ile değil, çok ilginç mekanlar da
bularak seyirciyi tavlamaya çalışırlar. Kaçaktaki bu mekanlardan biri, Dr. Kimble'ın atladığı baraj. Burada
insanın gerçekten de nefesi kesiliyor. (Yazarlara not: Aksiyon senaryosu yazarken, bu tür ilginç ve
tehlikeli mekanlar bulmaya çalışın. Örnek olarak yüksek binalar, araçların çok hızlı hareket ettiği yerler -
örn. otobanlar -, asansör boşlukları, vb. Hikayenizin bir bölümünü, mantıklı bir nedenden dolayı,
burada geçirin.)
Film 44 milyon dolara yapılmış, bütün dünyada 1993'te 368 milyon dolar kazanmış. Filmin DVD'sini
bulmanız mümkün. Piyasada olmasa bile DVD kiralayan yerlerde mutlaka vardır.
* * *
HIZ TUZAĞI (Speed)
Eski görüntü yönetmeni Jean de Bont'un ilk yönetmenlik denemesi (1994). Keanu Reeves'in de
"Pointbreak"ten sonraki ilk büyük aksiyon filmi. Bu film de, konusunu çok açık eden ve aslında çok cazip
olan bir ada sahip: HIZ (Speed).
Film aslında 3 büyük aksiyon sekansından meydana geliyor. 1) Filmin girişindeki bombalı asansör
sahnesi 2) Filmin ortasındaki bombalı otobüs sahnesi 3) Filmin sonundaki bombalı metro sahnesi.
Görüldüğü üzere üç sekansta da hız'la ilgili bir araç var ve bu araçlara bomba yüklenmiş. Alın size
aksiyon garantisi.
Ama film sadece bundan ibaret değil. Akıllıca bir plan üzerine kurulu (Aksiyon filmlerindeki en önemli
unsurun, kötü adamın planı olduğu sözünü hatırlayın). Kötü adamımız, içinde yolcular bulunan otobüs 50
mil'in (yaklaşık saatte 75 km) altına düştüğü takdirde patlayacak bir bomba mekanizması kurmuştur.
Ve bu otobüsün şehrin içinden geçmesi gerekmektedir. Böylece kahramanımız Jack Travern (Keanu
Reeves) hem bombacı ile hem de yol koşulları ile mücadele etmek zorunda kalır. Hatta zaman zaman
yolcular bile güçlük çıkarır (yine Truby'yi hatırlatayım).
Ve, bütün bu hikaye aslında kof bir aksiyondan ibaret değildir. Bombacımızı bu çılgınca eyleme iten çok
makul bir motiv de vardır. Adamımız çok uzun süre devlete hizmet etmiş, ama karşılığını alamamıştır. O
da bu karşılığı hızlı bir biçimde tahsil etmek için bu yöntemi bulmuştur.
Bu filmin cazip tarafını, durdurulamayan taşıma araçları oluşturuyor. Önce otobüs (ki şehir içinde 75
kilometre/saat hiç de az bir hız değil) sonra da metro, gerçekten de çok hoş aksiyon sahnelerine olanak
tanıyor. Kahramanımızın hareket halindeki otobüse binme çabası, otobüs yolcularının otobüsten
indirilmeleri, Keanu ve Sandra Bullock'un otobüsten inme girişimi, ve son olarak bu ikilinin hareket
halindeki bir metroda mahsur kalmaları, aksiyon severleri ihya edecek nitelikte görüntüler sunuyor.
Film 1994'te yaklaşık olarak 30 milyon dolara mal olmuş ve 350 milyon dolar getirmişti.
* * *
DEVLET DÜŞMANI (Enemy of the State)
Koskoca bir devletin elindeki bütün olanaklarla tek bir adamın peşine düştüğünü düşünün. Üstelik bu
kovalamacada haklı olan adam, haksız olan da devlet olsun.
Heyecan verici değil mi? "Devlet Düşmanı" da öyle bir film. Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA), kendileri
için gerekli olan bir yasanın çıkmasına engel olan bir senatörü öldürür. Bu cinayetin kanıtı olan
görüntüler de, olayla hiçbir bağlantısı olmayan bir işçi avukatının eline geçer. Güvenlik Teşkilatı, bu
görüntüleri avukattan almak için her türlü olanağını kullanır (Bu filmi izlemekten aldığımız zevkin büyük
bir bölümü, devletin elinde vatandaşlarını dinlemek/izlemek için ne kadar çok araç olduğunu görmekten
kaynaklanıyor). Ama avukat uzun bir süre bu görüntülerin kendisinde olduğundan haberdar bile değildir.
Bu nedenle de neden peşinde birilerinin olduğunu anlamaz. Anladığında ise karısı kendisini terk etmiş,
mesleği elinden alınmış, kendi evine bile giremez hale gelmiştir.
Bu filmde de (izlediğinizi ya da izleyeceğinizi varsayıyorum), başarılı aksiyon filmlerinin bazı ortak
özelliklerini görüyoruz. Filmin merkezinde yer alan hikaye, kötü adamın (Güvenlik Teşkilatı'ndaki üst
düzey bir yönetici) planından kaynaklanıyor. Kahramanımız bir kaç düzeyde çatışmaya giriyor. Hem
güvenlik güçleri ile, hem de çevresindekilerle (özellikle de eşiyle), sonra da Brill ile (Gene Hackman).
Film ayrıca çok önemli bir konuyu işliyor: Bir ülke, ülkenin güvenliğini tehdit eden iç düşmanlar için
(bu yüzden "Devlet Düşmanı"), insanların iletişim özgürlüğünü ve özel hayatını ne kadar ihlal
edebilir? Bu, yaklaşık 20 yıldır terörle iç içe yaşayan bizler için de çok can alıcı bir soru. Film bu soruyu
soruyor ve çok güzel bir biçimde de cevaplıyor: Güvenlik için özgürlüklerin kısıtlanması söz konusu
olabilir, ama ya bu yetkiyi elinde bulunduran insanlar, kendi dokunulmazlıklarına güvenerek yasadışı işler
yapmaya kalkarlarsa?
Filmde çok güzel bir karakter değişimi ("character arc") de var. Başlangıçta özgürlüklerin kısıtlanmasını
pek umursamayan Robert Clayton Dean (Will Smith), olay başına, gelince bu özgürlüklerin ne kadar değerli olduğunu anlıyor.
Hala seyretmediyseniz mutlaka seyredin. 1998 yılı yapımı bu film 90 milyon dolara (+20 milyon
tanıtım) mal olmuş, yapımcısına 250 milyon dolar kazandırmış.