Senarist Ne Yazmalı?
Birine "-meli, -malı" ekiyle biten cümleler söylemek her zaman çok tehlikelidir. Çünkü cevap çok hızlı bir
"hadi oradan" "sen kendi işine bak" ya da en kötüsü "... diyosuuun!" olabilir. Buna rağmen bu konuda bir
iki şey söylemek istiyorum.
1) Senaristler "tutku" duydukları konularda yazmalılar. Yani yazdıklarına kendileri inanmalı, hem
de çok inanmalılar. "Biri bunu söylemeli" dediğiniz şeyleri yazın. İnanmadığınız bir konuda yazmak,
İSTİSNASIZ kötü, bayat, yavan sonuçlar verir. "Profesyonel yazar herşeyi yazar" diyebilirsiniz.
İnançlarınızla taban tabana zıt bir konuda yazmayı deneyin de ne demek istediğimi görün. (Sol
görüşleriniz varsa, ve önünüze A. Çatlı'nın hikayesi gelse... ne yazabileceğinizi düşünün. Ya da feminist
iseniz, bir maçoyu yücelten bir senaryoyu nasıl yazacaksınız, hayal edin.)
2) Senaristler bildikleri bir konuda yazmalıdır. Ya da pek bilmedikleri bir konuda yazıyorlarsa,
mutlaka araştırma yapmalıdırlar. İtfaiyecileri anlatmak istiyorlarsa, itfaiyeciler ile takılmalı, boş vakitlerini
nasıl geçirdiklerini, en çok hangi şarkıcıyı dinlediklerini, aralarında en sık tekrarlanan geyikleri
öğrenmelidir. Bunun için kitap okumaktan daha etkili bir yöntem, gidip o kişilerle röportaj yapmaktır.
(Buna en somut örnek "Kurtlar Vadisi" dizisidir. Bir çok mafya dizisinin arasından Kurtlar Vadisinin
sıyrılması, arkasında Soner Yalçın gibi bu konuda uzman bir araştırmacının bulunmasından
kaynaklanıyor).
3) Senaristler güncel eğilimleri ("trend") göz önünde bulundurarak yazmalıdır . Matrix'in 1999
yılında yapılması bir rastlantı değil. Örneğin o film 1985'te ya da 1975'te yapılamazdı, çünkü kişisel
bilgisayarlar hiç yaygın değildi, sanal gerçeklik kavramı da öyle. Ya da "Casablanca"yı ele alalım. 2.
Dünya savaşı sırasında (1942) çekilen bu film, savaşın yaralarının kanadığı bir dünyada aşkı ve
vatanseverliği çok başarılı bir biçimde işlemiştir. (Filmin senaryosunun son anda, hatta bazen çekim
gününde yazıldığını biliyor muydunuz? Bu kadar acele ve bu kadar güzel yazılması çok ilginç bence).
4) Senarist, kime hitap etmek istediğini iyi bilmeli. Yani hedef kitlesini doğru saptalamalı. Her filmin
belirli bir seyirci kitlesi vardır ve birilerini seçmek, diğerlerini seçmemek demektir. Çok az film her
kesimden insana hitap eder (örn. "Titanic"). Seçtiğiniz hedef kitlenin ilgi alanlarını bilin, nelerden
hoşlandığını, nelere gıcık kaptığını, dinlediği müzikleri, nasıl giyindiklerini, duyarsız ve duyarlı oldukları
noktaları. Örneğin 1980'den sonra doğanlara 12 Eylül öyküleri anlatmak çok manalı değil, çünkü politik
aktivizm bu kuşağı hemen hiç ilgilendirmiyor.
5) Senaristler "anlamlı" bir konuda yazmalı. Yani insan kardeşlerimizin hissettiği ortak arzu ve acıları
ile ilgili yazmalı. Çok küçük bir insan grubunun özlemleri ya da sıkıntıları geniş bir izleyici kitlesine başarılı
bir biçimde sunmak çok ama çok zordur. Kendinizi aniden marjinal bir konumda bulabilirsiniz.
ÖNEMLİ NOT: Tabii ki aslında "her konuda" senaryo yazılabileceğini biliyorum. Belki yazılmalı da. Ama
senaristin hizmet ettiği sinema sektörü o kadar nazlı, o kadar ticari bir sektördür ki, senaristin yazarak
para kazanması ve sinema sektörünün mevcudiyetini sürdürmesi için, bence yukarıdaki öneriler (en
azından bazıları) göz önünde bulundurulmalıdır. Türk sinema sektörünün "nâmevcut" durumda olması da,
bence biraz, bu önerilerde anlatılanları (özellikle de 5. maddeyi) görmezden gelmesinden kaynaklanıyor.