Hiç Bir Senaryo Artık Yorumsuz Kalmayacak

İyi Senaristlerin Çalışma Alışkanlıkları

İyi senaristler evdeki eski gazeteleri atmadan önce eline makası alır ve ilginç haberleri keser. Bunlar
sadece 3. sayfa haberleri değildir. Hatta Türkiye'de 3. sayfa haberlerinden iyi hikaye çıktığı pek
görülmez (bkz. "3. Sayfa" adlı Zeki Demirkubuz filmi). Çünkü millet olarak duygusal bir kültüre sahip
olduğumuz için suç işlerken çok düşünmeyiz. Öfkeleniriz, kıskanırız, çeker silahı vururuz. Senaristlerin
işine yarayacak "ince hesaplanmış" "uzun düşünülmüş" gerçek olayların pek sık karşımıza
çıkmamasının ana nedeni budur.
İnsanları analiz eden, sosyo-ekonomik durumumuzu irdeleyen bilimsel nitelikli yazılar çok faydalıdır.
Yaşadığımız büyük kültürel değişime tanıklık eden olaylar da iyidir. Bazı köşe yazarları da zaman
zaman arşivlik işler çıkarırlar. Gazetelerin pazar eklerinde ilginç insanlarla röportajlar yapılıyor. Onları
da arşivleyin. (Bir derleme olarak Ayşe Arman'ın "Kimse Sormazsa Ben Sorarım" - adı buydu yanlış
hatırlamıyorsam - kitabını önerebilirim).
Aslında arşiv oluştururken dergiler biraz daha faydalıdır. Günübirlik tüketilmedikleri için daha dikkatli ve
kapsamlı hazırlanırlar. Bir hafta boyunca okunabilmeleri için de çarpıcı olmaları gerekmektedir.

Son arşiv kaynağı da internet. Hoşunuza giden konulardaki yazıları bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz.
Beğendiğiniz bir web sayfasını "Farklı Kaydet" / "Save As" ile bilgisayarınıza kaydederken "Kayıt
türü"nü "Web sayfası, tamamı" olarak değil "Web arşivi, tek dosya" olarak belirleyin. Böylece dosya
kalabalığından kurtulursunuz.
Bir sitenin tamamının sizin için faydalı olduğuna inanıyorsanız, siteyi internete de bağlı değilken
gezebilmek için sitenin tamamını TELEPORT adlı programla indirebilirsiniz. (Bu, her sitede mümkün
olmamaktadır.) Sitenin tamamının indirildiğinden emin olmak için link ayarlarını yüksek tutun (7'den
yüksek, mesela). Bir de uyarı: Internette bulacağınız TELEPORT büyük bir ihtimalle tanıtım kopyası
olacaktır. Tanıtım kopyalarının site indirme sırasında koyduğu bazı sınırlamalar vardır. Bu sınırlamaları
nasıl kaldırabileceğiniz konusunda, bilgisayardan iyi anlayan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.
Peki bu arşiv ne işimize yarayacak?
İnsan zihni toprak gibidir. Siz bir şeyler ekmezseniz, biçecek birşeyleriniz olmaz. Yaratıcılık,
beyninize sunduğunuz malzemelerin, bilinçaltınızda, sizin bilinçli zihniniz ile farkında olmadığınız
bağlantılar ile bağlanmasından ibarettir. Yani, bir şeyler "yaratmak" istiyorsanız, beyninizi çok sayıda
ve çok çeşitli bilgiler ile beslemelisiniz. Hele senaristlerin bunu SİSTEMLİ bir biçimde yapması
şarttır. Sıradan insanların TV izleme ve gazete okuma rutinlerini devam ettirerek çok yaratıcı şeyler
üretemezsiniz.
Yalnız şuna dikkat edin: bu arşiv oluşturma işini abartmayın. Çünkü aslolan yazmaktır. Arşiv
oluşturmak ve zaman zaman arşivdeki yazıları okumak, asla senaryo yazmanın önüne geçmemelidir.
Ayrıca arşiv oluşturacağım diye, yaşadığınız evi cehenneme çevirmeyin. Beraber yaşadığınız
insanları da düşünün. Arşiv çalışması son derece düşük bir zihin enerjisi düzeyinde de yapılabilir. Bu
nedenle bu işi, çalışmaktan yorulduğunuzda, bir dinlenme aracı olarak yapabilirsiniz. Arada sırada
"sahaf"lara yapılan arşiv gezileri de çok faydalı olabilir.
3) İyi senaristler NOT alır.
İnsan beyninin en çok güvenebileceğiniz yeteneği "UNUTMAK"tır. Yaratıcı işlerle uğraşanların başına
gelebilecek en kötü durumlardan biri de, akıllarına gelen güzel bir fikrin, not alınmadığı için
unutulmasıdır. Bu nedenle senaristlerin, ellerinin altında her zaman küçük bir kalem ve bir not
defteri bulundurmaları yerinde olur (özellikle de yatağınızın başucunda). Aynı şekilde, bilgisayarlarının
masaüstünde de NOTEPAD'in bir kısayolunun bulunması faydalıdır. Çünkü aklınıza her yeni fikir
geldiğinde WORD'ü ya da benzer bir programı açmak zordur. (Ben bu tür notlar almak için NOTEPAD2
diye küçük bir program kullanıyorum. Bildiğiniz notepad'in biraz daha gelişmişi. http://www.flosfreeware.
ch indirilebilir.) Zaman zaman bu notları gözden geçirip "işe yarar bir şey çıkar mı?" diye
bakmak yerinde olur.
4) İyi senaristler SİGARA ve ALKOL TÜKETMEZ!
Bunun, piyasa gerçekleri ile taban tabana zıt olduğunu biliyorum. Senaristlerin çoğu deli gibi sigara
ve alkol tüketir. (İşin ilginç yanı, makinistler de - tren makinistleri değil - çok sigara ve alkol tüketir.
Film üretim macerasının en başındaki ve en sonundaki bu insanların davranış benzerliği ilginç). Bunun
"zihinlerini açtığını" "kendilerini daha yaratıcı yaptığını" iddia ederler. Okumuş insanların böyle
konuştuğunu duymak üzücü ama doktorlarının yarısının sigara müptelası olduğu bir ülke burası.
Demek istediğim şu: sigara zihninizi açmaz. Beyninizdeki bir "nörotransmitter"in yerini alır. Eskinden
normal olarak üretilen bir maddenin daha az üretilmesini sağlar ve onun yerine geçer. Böylece sigara
içicisi, normal bir düşünme haline sahip olmak için sigara içmek zorunda kalır. Yani sigara içerek,
aslında sigara içmeden önceki halinize dönmeye çalışırsınız. Komik, acıklı ve gereksiz değil mi?
Ayrıca sigara içmek çocuklarınızın mürüvvetini görme olasılığını azaltır, torun sevme olasılığınızı ise
neredeyse yok eder. Akciğer kanserinin yüzde doksanı sigaradan kaynaklanır. Beyninizi harekete
geçirmek istiyorsanız adaçayı için.
Alkol de benzer zararlara sahiptir. "Bir bardak şarap"ın sağlığa faydalı olduğu söylenir, ama ben bir
bardakla yetinen kimseyle henüz tanışmadım. Alkol, yaratıcılık için en önemli aracınız olan beyin
hücrelerinizi öldürür. Bunun etkisini orta ve ileri yaşlarda fark edersiniz. Bir gün "Yahu bu
yazdığım senaryo bilim kurgu muydu yoksa tarihi film mi?" diye sorarsanız, bilin ki sebebi
alkoldür. Sakinleşip gevşemek istiyorsanız meditasyon yapmayı öğrenin, ya da sarı kantaron çayı
için.
Zararları sigara ve alkolden az olmakla beraber, çay ve kahveden de bahsetmek gerekiyor. İçerdikleri
tein ve kafein tansiyon yapar, tansiyon damarları zayıflatır, zayıflayan damarlar patlar, beyne kan
dolar: felç olursunuz. Bitkisel çaylara sarın. Ihlamur, kuşburnu, adaçayı, yeşil çay arasında gidip gelin.
5) İyi senaristler BEDENLERİNE İYİ BAKAR!
Senaryo yazmak bir beyin işidir. Beyin de vücudun geri kalanıyla yakından bağlantılı bir organdır.
Özellikle de kan dolaşımı ve kandaki oksiyen ve besin maddeleri, beynin çalışma verimini doğrudan
etkiler.
Uzun süre bilgisayar karşısında oturduğunuzda kan dolaşımınız yavaşlar. Beyne daha az kan gider.
Zaman zaman yaşadığınız düşünce tıkanıklığının nedeni beyninize az kan gitmesi olabilir. Bunun
için bir iki saatte bir bilgisayarın karşısından kalkıp 10-15 dakika egzersiz yapmak çok iyi bir fikirdir.
(Sigaranın beynin en temel iki besin maddesinden biri olan oksijen alımını azalttığını söylememe gerek
var mı? Yok.)
Beslenme de beynin performansı ile yakından bağlantılıdır. Beyin çalışırken çok miktarda kaliteli
proteine ve yağa da ihtiyaç duyar. Bu proteini daha çok beyaz etten ve süt ürünlerinden almanız
yerinde olur. Kırmızı et bol miktarda kolesterol içerir. Kolesterol damarları tıkar, beyne ve kalbe
daha az kan gider, beyin az çalışır, kalp beslenemez, tekler, senarist ölür. Haftada bir iki kez ızgara
balık çok faydalıdır. İçerdiği özel yağlar (DHA) tam anlamıyla beyin dostudur. Margarin ve tereyağı
yerine zeytinyağı tercih edilmelidir. O da beden ve beyin dostudur.
6) İyi senaristler ÖĞRENMEYE DEVAM EDER.
Beyin, öğrenmek için tasarlanmış bir makina gibidir. En mutlu olduğu zaman, bir şeyler öğrendiği
zamandır. Öğrenmek beyindeki hücreler arasında yeni bağlantıların kurulmasını sağlar. Bir beynin
gelişkinliği içerdiği bağlantı miktarı ile ölçülebilir. Bu, iyi bir senaristte aranan bir özelliktir.
Oysa ülkemizde senarist olmak için "insan olmak" yeterli gibi görünmektedir. İnsan olmak "insan
ilişkilerinden anlamak" anlamına gelmektedir. Öyleyse senaryo yazabilirsiniz! Çünkü Türk sinemasında
(ve TV'sinde) birinci malzeme "insan ilişkileri"dir.
Bu aralar hepimize TV dizilerinden gına gelmesinin ana nedeni de budur: sosyal ve ekonomik koşullarda
küçük değişiklikler yaparak, benzer insan ilişkilerini tekrar tekrar önümüze sürüyorlar. Bu nedenle
"Asmalı Konak"ı eğer iyi seyrettiyseniz, onun kopyası olan 10 diziyi seyretmenize gerek kalmıyor. Çünkü
bize sunulan toplumsal katmanlar ve meslekler hemen hemen hep aynı.
Piyasadaki film ve dizi senaristlerinin unuttuğu şey şu: insan ilişkileri, temelde aynı olmakla beraber,
izleyici için asıl ilginç olan bunların farklı ortamlarda nasıl tezahür ettiğini görmektir. "Asmalı
Konak" Ürgüp'ün atmosferinde bunu yaptı. James Cameron'un "The Abyss"i bize, denizin dibindeki bir
sondaj istasyonundaki ilişkileri anlatır. "Apollo 13" ise uzay gemisindekileri. "The O.C." bize Los
Angeles'in kaymak tabakasını anlatırken "Scrubs" ve "ER" bize hastanelerdeki ilişkileri ve durumları
anlatıyor. İnsani durumlar (kıskançlık, üzüntü, korku, bencillik, dayanışma, vb.) hemen hep aynı olsa
da toplumun faklı katmanlarına ve farklı kesimlerine (farklı meslek alanlarına) tanık olmak için
bu dizileri seyrediyoruz.
Farklı ortamları bilmek için siz de farklı alan bilgilerine sahip olmalısınız. Farklı meslekleri iyi bilmeniz, o
alanların bilgisine sahip olmanız gerkiyor. Bunun için kendinizi zorlayın demiyorum. Ama şu anda
yaptığınız meslekten farklı alanlara da mutlaka ilginiz vardır. Bu alanlarda derinleşin. Kitaplar okuyun.
Web siteleri gezin. Ve senaryolarınızda bu alana ait ve herkes tarafından bilinmeyen bilgilerini
kullanın.
Sinemada bunun çok örneğini görüyoruz: "Matrix" bilgisayar dünyasını ele alır. Programlar, kopyalar,
virüsler... "Jurassic Park" gen araştırmalarını anlatır: Artık yok olmuş türlerin yeniden doğaya
salınmasının yaratacağı tehlikeler... "Armageddon" ve "Deep Impact", bir göktaşının yeryüzüne
çarpma olasılığını ve bunun sonuçlarını ele alır... "Terminator" robotların (makinaların) akıllanarak
insana düşman olma ihtimalini işler... "Rainman" ise otistlerin iç dünyasını anlatır...
Yukarıda anılan filmlerin senaryolarının hepsi, ancak uzmanlık derecesinde bir bilgi ile yazılabilir. Yani bir
iki gazete makalesi okuyarak "Rainman"i yazamasınız. "Jurassic Park" gibi bir şey yazmak için iyi
derecede hem arkeoloji hem genetik bilmeniz gereklidir. "Deep Impact" gibi bir senaryo, astronomi
bilgisi kadar sosyoloji (felaket anlarında insan davranışı), politika (devletlerin felaketle başaçıkma
yöntemleri) ve savunma sanayi (bir göktaşı nasıl yok edilir) bilgisi de gerektirir.
7) İyi senaristlerin iyi bir FİLM ve SENARYO ARŞİVİ vardır.
Analiz ederek film seyretmeden ve senaryo okumadan senarist olunmaz. Nokta.
198
Herkes film seyrediyor. Ama bir senarist, farklı bir biçimde film seyreder. Tıpkı bir sihirbazın başka
bir sihirbazı hayranlıkla değil de inceleyerek seyretmesi gibi, senaristler de filmleri inceleyerek seyreder.
(En azından ikinci ya da üçüncü defalarda).
İyi senaristlerin DVD ya da VCD (ya da diğer formatlarda) geniş bir arşivi olmalı. Bu arşivde yeni
filmler kadar eski filmler de bulunmalı ("Casablanca" şart mesela). Zaman zaman, keyif için değil de sırf
teknik inceleme (karakter geliştirme, senaryo hızı ayarlama, paralel kurgu, sahne uzunluğu, vb.) amacıyla
bu filmleri inceleyerek, elde kağıt kalem not alarak izlemek çok faydalı bir pratiktir.
Senaryo okumadan da iyi senarist olunmaz. En azından bir kaç senaryoyu okumanız ve yazarın
kullandığı yöntemleri (sahneye yeni bir karekter sokma, sahneye girme ve sahneden çıkma, diyalog
yazma, vb.) incelemeniz gerekir. Eğer İngilizce biliyorsanız, bu sitenin en aşağılarında bir yerde İngilizce
senaryolar bulabileceğiniz linkler vermiştim, oralardan senaryo indirip inceleyebilirsiniz.
(Piyasada pek fazla Türkçe senaryo olmadığını biliyorum. Oysa İngilizce senaryo istemediğiniz kadar
var. Bu durumda yapılabilecek iki şey var: Bir, gidip adam gibi İngilizce öğrenin. En iyi ders özel
derstir arkadaşlar. Sınıflar halinde ders görerek İngilizce öğrenmek çok zor ve çok zaman alan bir şeydir.
İki, SANARİST olarak bazı senaryolar belirleriz, sonra İngilizce bilenler bunları aralarında paylaşır
(mesela adam başına 10 sayfa düşse, 12 kişi bir senaryoyu bir-iki ayda bitirir) ve Türkçe'ye çevirir.
Sonra bu çeviriyi yeni bir blog sitesinde yayınlarız. Bu yöntemin bazı artıları, bazı eksileri var. Artısı: bu
ülkede herkes Türkçe bildiği için herkes bu senaryoları okuyabilir. Herkesin İngilizce öğrenmesinden
daha makul (ucuz) bir yöntem. Eksisi: Çok sayıda senaryoyu bu şekilde çevirmek mümkün değildir.
Ayrıca bu tür grup çalışmaları zordur, koordinasyon gerektirir. SANARİST okurlarından biri "ben bu
koordinasyon işini yaparım" derse, ona seve seve burada destek olurum.)
8) İyi senaristler DÜZENLİ OLARAK YAZAR!
Senaristlerin ya da senarist adaylarının en sık yaptığı hata budur: yazmak için pasif bir biçimde
"ilham" gelmesini beklemek! Ve ancak ilham geldiği zaman yazmak. Onun dışında boş boş
televizyona bakmak, internette sörf yapmak, gazete karıştırmak. Bazen haftalarca tek kelime yazmamak.
Sonra da 3 gecede bir senaryo bitirmek!
İyi senaristler ilham gibi aşırı öznel ve ne zaman geleceği belli olmayan bir şeye göre hareket etmezler.
Günlük bir yazı rejimleri vardır. Syd Field günde 3 sayfanın (3 adet A-4) yeterli olduğunu söylüyor.
Hafta için her gün 3 sayfa yazarsanız, (fikir geliştirme, karakter ve hikaye örgüsü yaratma ile birlikte) 120
sayfalık bir senaryonun ilk müsveddesini 4 - 6 ayda bitirebilirsiniz.
"Ben günde 15-20 sayfa yazarım" gibi gerçek dışı hedefler koymayın. Tabii bir iki gün 15-20 sayfa
yazabilirsiniz. Ama insan her gün bu kadar çok yazarsa beynindeki yaratıcılık pınarları yavaş yavaş
kurur (Bu bir benzetme değil, gerçek bir durumun tasviridir. Acele senaryo yetiştirmek durumunda
kalanlar, bu düşünceme tanıklık edeceklerdir). Yazdığınız sahnelerdeki ve diyaloglardaki "yaratıcılık
katsayısı" düşer. (TV dizilerinin bir süre sonra eskisi kadar zevk vermemesinin bir nedeni de budur).
Beyni belli bir miktar kullanmalı, sonra da dinledirmelisiniz ki enerji depolasın ve siz de ertesi gün aynı
derecede yaratıcı şeyler yazabilesiniz.
Senaristlerin yaptıkları bir başka hata da, bir sahneyi kafalarında düzeltene kadar yazmaya
oturmamalarıdır. Bu da çok yanlıştır. Eğer her sahneyi mükemmelleşene kadar kafanızda dolaştırmaya
ve döndürmeye kalkacak olursanız 2 yılda bir senaryoyu ancak yazabilirsiniz. Bu yüzden Michael
Hauge'un şu sözünü asla unutmayın: "Mükemmel olmasını bekleme, yaz!" ("Don't get it right, get it
written"). Bir başka güzel söz de şudur: "Pantolonunun poposunu ait olduğu yere - yani çalışma
masasındaki sandalyeye - koy!"
"Plan Yaparak - Hedef Koyarak" çalışmak en güzelidir. Çalışma masanızın üzerinde bir yere bir çalışma
planı çıkartın. Örneğin
• Fikir bulma ve geliştirme: 1 ay
• Hikaye yapısı (plot) ve karakterleri oluşturma: 2 ay
• Sahne listesi yazma: 1 ay
• Sahneleri yazma: 2 - 3 ay
Bu planın her an gözünüzün önünde bulunması, siz isteseniz de istemeseniz de beyninizi
programlayacak ve sizi yazmaya teşvik edecektir.
Bu tabii ki esnek bir plan olmalıdır. Elinizde olmayan sarkmalardan dolayı kendinize yüklenmeyin. Ama
199
çok da tembellik etmeyin. Bir senaristten duymayı en çok sevdiğim cümle "benim harika bir senaryo
fikrim var" değil "benim harika bir senaryom var"dır.
En iyi senaryo, bitmiş senaryodur.
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol