Hiç Bir Senaryo Artık Yorumsuz Kalmayacak

Hissedemediğini Asla Yazma !

*Saga : Romantik hikaye, efsane, destan, Viking destanı, eski İskandinav masalı, eski İskandinav öyküsü....

Bir de daha çok fantazi kitaplarında bölümlere verilen isim...






Yeni bir senarist olarak Holywood’un engellerini sökebilmenin tek yolu onları tutkunuz ile yakıp kavurmanızdır. Hikayenize ve onu sürükleyen kahramanlarınıza olan tutkunuz. Tutku olmadan senaryonuz kural ve ayarlamalardan oluşmuş bir teneke oyuncaktan, hikaye vurgu noktalarından ya da yapısal olarak dizilmiş anlamsız tartışma konularından daha fazlası değildir. Bunu da kimse görmek, ya da filme çekmek istemez.



Bir gün temsilcim acele ofisine gelmemi söyledi. Yeni bir hikaye için müthiş bir fikir bulmuştu ve ben de bunu yazacaktım. Beni oturttu ve bir saga, bir efsane yazacağımı söyledi. Kürk endüstrisinin nesilden nesile 400 yıllık ele alınışı.



Kürk endüstrisi mi?



Bekle diye haykırdı ve 1610’da Thunder Bay’de başlayan bir hikayeyi uzun uzadıya anlatmaya koyuldu; Mississipi Nehri’ne, oradan St.Louis ve batıya açılan kapıya ulaşan hayvan postu avcıları ve kürkten büyük servet yapan John Jacop Astor, Rusya ve Güney Afrika’daki görkemli salonlar. Komünizmin kongre üzerindeki etkileri, ölümcül birleşme savaşları; bunların hepsi nesilden nesile, dört yüz yıldan uzun bir sürede iki aile üzerinden anlatılacaktı.



“Başlığı bile buldum senin için” diye bağırdı temsilcim. “VİZON!”.



Oturduğum yerde iyice gaza gelmiş, bu hikayeyi yazmak için ağzımdan sular akar vaziyetteydim. Hiç vakit kaybetmeden kitapçıları ziyaret ettim, internette surf yaptım, kürkçü dükkanlarını, balıkçıları ve vizon çiftliklerini gezdim.



İki yıl boyunca çalıştım ve çalıştım... ve her seferinde başarısız oldum, tekrar başarısız oldum. Yapamadım. Tüm aile için bir 75 sayfa daha yazmayı –ki önerilen toplam sayfa sayısı 700 idi- ve sonra onları bırakıp 75 yıl ileriye, bu sefil yolculuğun yeni bir bacağına gitmeyi kaldıramadım. Bölünmüşlük endişesi beni perişan etti. Bu karanlık başarısızlığa daha fazla tahammül edemedim. Ayrıca bu iğrenç karakterler için bir dakikamı daha harcamak istemiyordum. Ama aşırı inatçılığımdan olsa gerek, bazı mazoşist dürtülerle olayın içinde kaldım ve heyecansız köpeği tekmelemeye devam ettim.



İki yıl boyunca günlük hayal kırıklıklarımın sonrasında bir arkadaşım bana şu soruyu sordu: “Chris” dedi, çaresizliğimi görerek. “Sen hiç bu tür kitapları okur musun?”



Aman allahım! Gerçekten, bu solmuş gevezelik sagalarını okumaktan İĞRENİYORDUM. Aileleri, konumları değiştirmeye devam etmedim. Bunu öğrenmek iki yılımı aldı. Ve öğrendiğim ders şu oldu: Bir tür, hikaye ya da karakterler hakkında derin bir tutku hissetmediğin sürece asla yazma. Nokta.



O zaman size bir soru sormama izin verin. Bir kitapçıda yürürken nereye gidersiniz? Korku? Kadın romanları? Bir filmin vizyona girecek olmasından dolayı heyecanlanıyorsanız bu heyecanınız ne ile bağlantılıdır? Romantik komedi? Pskilojik gerilim? Aksiyon? Macera?



Bu her ne ise sizin yazacağınız da bu heyecana hayli yakın bir şey olmalıdır, çünkü sizin tutkunuz bunun altında yatıyordur. Tutkunuz ve yatkınlığınız. İçinizde bir şeyler fıkırdar. Bu dünya, bu tür, bu form hakkında tüm diğerlerinden daha fazla bilgiye sahipsiniz. Ona saygı duyuyorsunuz. Onu biliyorsunuz. Onu İSTİYORSUNUZ.



Neden bu duyguya ihanet edip bir başkasının size yaz dediği şeyi yazarsınız ki? Ya da endüstrinin aradığı şeyi? Bu bando arabasına binip işinizi bitirdiğinizde, bando çoktan uzaklara gitmiş olacak ve siz de türetilmiş bir çöp parçacığı ile baş başa kalacaksınız.



Diğer taraftan, kendi tutkusunun doyasıya tadını çıkararak orijinallik çiçeğinin açtığı o arzu ormanının derinliklerine giden yeni bir yazarı kaç kez görmüşümdür? O yazı sizi nefessiz bırakacak öylesine güzel, öylesine eşsiz ve öylesine kişisel bir hazineyi gün ışığına çıkaracaktır ki.



İşte yazarken olmanız gereken yer budur. Mesleğin araçlarını öğrenebilirsiniz; ulaşılabilirdirler. Kitaplar okuyun, kurslara gidin ve senaryo yazımının zirvesindeki 112 sayfalık eserlere gözünüzü dikin. Ancak her nereye giderseniz gidin, hikaye ve karakterler için duyduğunuz heyecanı yanınızda taşıyın. Onsuz, hiçbir şeyiniz yoktur.



Onu bulmak için cehenneme ya da uzaya gitmenize gerek yok. Arka bahçenizde, sokakta ya da içinizde olabilir.



Illinois, Lake Forest’li kadının hikayesini hatırlayın. Her sabah mutfak penceresinden, fidan kutularının üzerinden karşı bahçedeki kapıya (–ki bir gün orada komşunun 17 yaşındaki çocuğu bir kayık kazası sonucu boğularak ölmüştü-) uzanan çimenliği seyrederdi.



Mutfağının penceresinden aile içinde anne, baba ve kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutan büyük kardeş arasında yayılan eşmerkezli acı çemberlerinin yayılmasını izlemişti.


Bu gerçek gözlerinin önüne serildiğinde Judith Guest adlı yazarın, hikayesini bulmak için uzaya ya a başka bir yere gitme ihtiyacı olmadı. Ve komşularının bu trajedisinden “Ordinary People” (Sıradan İnsanlar) doğdu. Ufak bir şey her şeyi söyler. Sıradan insanların sıradışı durumlar içinde bulunmasından, bir yazar en iyi pathos, ethos ve thanatosun bulunduğu bir dünya yaratabilir.



İçe doğru baktığınızda,tutkunuzu sarmalayacak kapasiteyi bulacak ve böylece dışa doğru bunu senaryonuzun sayfalarına resmedeceksiniz, gün be gün, ta ki bu orijinal sanat eseri, kendisini okuyan herkesi hayretlere düşürecek olan dünyaya yolculuğunu tamamlayana dek.



Stüdyolarda neyin revaçta olduğunu unutun. Gerçekten revaçta olan, sizin bir hikaye ve onu kendileri aracılığıyla anlatacağınız karakterlere olan tutkunuzdur.



Bununla Hollywood engellerini YIKABİLİRSİNİZ. Ya da yıllar boyu trendleri takip eder ve başkalarının yaptıklarından o kadar da iyi olmasına rağmen sizin işinizin neden boşa gittiğini düşünürsünüz.



Gool Will Hunting bir yüksek-teknoloji gerilim hikayesi olarak başlamıştı, yönetmen Rob Reiner ona el atana kadar. Affleck ve Damon’a neden, içinde gerçek bir hikaye, işkence görüp kendi korkularının hapishanesine kapatılmış bir dahinin küçük hikayesi dururken bu eski kavgaya gittiklerini sorar. Hikaye, der Reiner, Will Hunting’i korkularından azat etmekle ilgilidir, çocukların dahisinin üstün teknolojiyi kötüye kullanıp kullanmayacağı ile ilgili değildir ve takip Boston caddeleri içinde olacaktır.



Bu öğüdü dinlerler ve psikolojik açıdan işkence görmüş bir genç adamın korku merkezlerinin –kalp, deha ve ruh- bunları açığa çıkaracak karakterler tarafından zorlanmasına dair tutkulu bir hikaye kaleme alırlar. Harvard’lı kız; kalp, MIT profesörü; deha ve eksantrik bir psikiyatr; Will Hunting’in karanlık parçası, eziyet çeken ruhu.



Ve böylece bu küçük hikaye için hissedilen gerçek tutku müthiş insani açılımları gözler önüne serer, Will dışarı çekilmiş ve sürekli olarak önceden saklandığı yere kaçmaya çalışmaktadır. Ancak ne kadar çok dışarı çıkarsa hapishanesinin kapıları o kadar kapanmaya başlar. Sonunda kendi şeytanlarıyla yüzleşmek zorunda kalır, bu da Damon ve Affleck için fazlasıyla hakettikleri Akademi Ödüllerini alırken yüz milyonlarca insanın önüne çıkmak demek olacaktır.



Ve bunların hepsi birilerinin onlara yüksek teknoloji gerilim zırvalıklarıyla meşgul olmamalarını –ki bu çalışma DVD çöplüklerinde kendine yer bulacaktı- bunun yerine tutkularını ve kayıp kahramanları, güney tersanelerinde bir kulubede yaşayan ve ümitsizce evinin yolunu bulmak isteyen Will Hunting’i kovalamalarını söyledi diye olmuştur.



Herşey tutkuyla ilgilidir. Bu bir yazarın imzası, sesi ve eşsizliği haline gelir ve eve dönüş yolunu bulabilmekle bulamamak arasındaki farkı oluşturur.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol